ATATÜRK Öldü Mü, Öldürüldü Mü?
Ankaralı işadamı ve koleksiyoncu M.Y, otopsi yapılmadığı açıklanan Atatürk'ün naaşına, gizli otopsi yapıldığına dair elinde operasyona katılan bir doktor tarafından çekilmiş fotoğraflar bulunduğunu, büyük önderin saligran isimli civa içeren bir ilaçla yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldüğünü iddia etti.
M.Y , otopsinin detaylı fotoğraflarını hiç kimseye vermeyeceğini, Atatürk'ün bu fotoğraflarla hatırlanmasını istemediğini ifade etti. M.Y, otopsiyi doktorlar Akil Muhtar, Mehmet Kamil, Süreyya Hidayet, Nuri Ulusu ve Abravaya Marmaralı'dan oluşan heyetin yaptığını ileri sürerken şu iddialarda bulundu:
OTOPSİ 12 KASIM'DA YAPILDI
Otopsi ve tahnit işlemi 12 Kasım'da yapılmış. Ancak ortada açıklanan bir rapor yok. Otopsi raporunun da devletin arşivinde olabileceğini düşünüyorum ve açıklanmasını istiyorum. Neden halka aydınlatıcı bir bilgi verilmediğini soruyorum. Bu ülkenin kurucusu ölüyor ve 'nasılsa karaciğer sirozu' diye sorgulanmıyor. Atatürkle ilgili gerçekleri bütün Türk vatandaşlarının bilmesini istiyorum.
Otopsi Dolmabahçe'deki yatağında folyo üstünde yapılmış. Çok net değil ama karın bölümünün açıldığı görülüyor. Fotoğrafları otopsiyi yapan doktorlardan birisi çekmiş. Orjinal Atatürk fotoğrafları koleksiyoncusuyum. Elime açıklayamayacağım bir yerden geldi. 1938'de bütün dünyada otopsi yapılıyor ve ölüm nedeni açıklanıyordu. 'Kan almaya cesaret bile edemedik' diyor doktorlar. Fakat fotoğrafları çeken doktorun yazısında bir otopsi olduğu ve bu otopsinin gizli olarak yapıldığı da yazıyor. Çok küçük bir örnek alınarak ölüm nedeni belli olabilir.
Neden böyle söylediğime gelecek olursak, alkole bağlı sirozda karaciğer küçülmektedir ama Atatürk’ün karaciğerinde hiçbir küçülme görülmemiştir, karaciğer büyüklüğünü aynı orantıda devam ettirmiştir. Bunu ben değil kendi doktoru söylemektedir. Ölüm nedeninin bu şekilde açıklanması da yine birçok anlam içermektedir ve bunlar gün gibi ortadadır. Atatürk eğer sirozdan öldüyse bu alkole bağlı olmayan hipertrofik siroz yani sıtma yüzündedir. Olayın alkolle herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Zaten okuduğum bir habere göre alkole bağlı sirozdan ölebilmek için 10 yıldan fazla süre, günde 3 bardak rakı içilmesi gerekiyormuş. Atatürk hobi olarak memleketi kurtarmadığına göre bu kadar içki içme zamanının olması mantıksızlıktır.
Bir Bulgar Yahudisi olan ve aynı zamanda 33.Dereceli Farmason(büyük mason, 33 masonlar arasındaki en yüksek derecedir) Avram Benaroyas Türkiye’deki locaların kapatıldığını Moskova’daki bir toplantı sırasında öğrenmiştir. Ve o anın öfkesiyle ağzından şu sözcükler dökülmüştür : “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!” Buradan da anlaşıldığı gibi mason yapılanması Atatürk’ün infazı için yeşil ışık yakmıştır. Bu döngünün nasıl gerçekleştiğini ise yine aynı kişiden yani Avram Benaroyas’tan öğrenelim. 1 Ağustos 1948 yılında Yunan Halkın Sesi gazetesinde aynen şunları yazmıştır :
“İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.”
Diğer ilginç bir olay ise Seccade:
M.Y , otopsinin detaylı fotoğraflarını hiç kimseye vermeyeceğini, Atatürk'ün bu fotoğraflarla hatırlanmasını istemediğini ifade etti. M.Y, otopsiyi doktorlar Akil Muhtar, Mehmet Kamil, Süreyya Hidayet, Nuri Ulusu ve Abravaya Marmaralı'dan oluşan heyetin yaptığını ileri sürerken şu iddialarda bulundu:
OTOPSİ 12 KASIM'DA YAPILDI
Otopsi ve tahnit işlemi 12 Kasım'da yapılmış. Ancak ortada açıklanan bir rapor yok. Otopsi raporunun da devletin arşivinde olabileceğini düşünüyorum ve açıklanmasını istiyorum. Neden halka aydınlatıcı bir bilgi verilmediğini soruyorum. Bu ülkenin kurucusu ölüyor ve 'nasılsa karaciğer sirozu' diye sorgulanmıyor. Atatürkle ilgili gerçekleri bütün Türk vatandaşlarının bilmesini istiyorum.
Otopsi Dolmabahçe'deki yatağında folyo üstünde yapılmış. Çok net değil ama karın bölümünün açıldığı görülüyor. Fotoğrafları otopsiyi yapan doktorlardan birisi çekmiş. Orjinal Atatürk fotoğrafları koleksiyoncusuyum. Elime açıklayamayacağım bir yerden geldi. 1938'de bütün dünyada otopsi yapılıyor ve ölüm nedeni açıklanıyordu. 'Kan almaya cesaret bile edemedik' diyor doktorlar. Fakat fotoğrafları çeken doktorun yazısında bir otopsi olduğu ve bu otopsinin gizli olarak yapıldığı da yazıyor. Çok küçük bir örnek alınarak ölüm nedeni belli olabilir.
Neden böyle söylediğime gelecek olursak, alkole bağlı sirozda karaciğer küçülmektedir ama Atatürk’ün karaciğerinde hiçbir küçülme görülmemiştir, karaciğer büyüklüğünü aynı orantıda devam ettirmiştir. Bunu ben değil kendi doktoru söylemektedir. Ölüm nedeninin bu şekilde açıklanması da yine birçok anlam içermektedir ve bunlar gün gibi ortadadır. Atatürk eğer sirozdan öldüyse bu alkole bağlı olmayan hipertrofik siroz yani sıtma yüzündedir. Olayın alkolle herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Zaten okuduğum bir habere göre alkole bağlı sirozdan ölebilmek için 10 yıldan fazla süre, günde 3 bardak rakı içilmesi gerekiyormuş. Atatürk hobi olarak memleketi kurtarmadığına göre bu kadar içki içme zamanının olması mantıksızlıktır.
Bir Bulgar Yahudisi olan ve aynı zamanda 33.Dereceli Farmason(büyük mason, 33 masonlar arasındaki en yüksek derecedir) Avram Benaroyas Türkiye’deki locaların kapatıldığını Moskova’daki bir toplantı sırasında öğrenmiştir. Ve o anın öfkesiyle ağzından şu sözcükler dökülmüştür : “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!” Buradan da anlaşıldığı gibi mason yapılanması Atatürk’ün infazı için yeşil ışık yakmıştır. Bu döngünün nasıl gerçekleştiğini ise yine aynı kişiden yani Avram Benaroyas’tan öğrenelim. 1 Ağustos 1948 yılında Yunan Halkın Sesi gazetesinde aynen şunları yazmıştır :
“İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.”
Diğer ilginç bir olay ise Seccade:
Hintli bir kişi savaş sonrası Atatürk ile konuşmak için Türkiye'ye geldi. Hiç bir imkan yokken sıfırdan bir devlet kuran reformlar yapan adamı daha yakından tanımak istiyordu.
Atatürk o zamanlar siyasi görüşmelerini İstanbul'da bulunan Pera Palas Otelinde 101 numaralı odada yapıyordu. 1929 yılında Atatürk camdan dışarı izleyip içli içli düşünürken birden kapı çaldı ve yaveri içeri girerek;
''Paşam hintli bir mihrace sizi ziyaret etmek istiyor'' dedi.
Atatürk bu duruma şaşırmış çünkü o zamanlar ingiliz sömürgesi olan Hindistan ile kısıtlı diplomasiler yapılabilmişti.
Atatürk huzuruna kabul etti hintliyi bir güzel sohbet ettiler gelen hintli Atatürk'e hayran kaldı hatta Paşa'ya altın kaplamalı bir saat hediye etti. Konuşma bittikten sonra hintlinin Ata'mıza olan hayranlığı bitmemişti onun için doğruca Hindistana gitti. Ona özel bir hediye vermek istiyordu. Bunun için resmi kahinine Atatürk'e özel bir hediye hazırlaması emri verildi.
Kahin halı şeklinde bir seccade dizayn etmişti, aynı yıl içinde hediye Atatürk'e gönderildi. Gazi gelen hediyeyi Pera palas Otel'deki odasına astırmış sergiletiyordu.
Şimdi işin ilginç kısmına geliyoruz Halı şeklindeki seccadenin Kenarlarında Fi şekli vardır ama orta yerdeki yerlerde gül yaprağının dalları uzanıyor, tam namaz kılarken alnın secdeye uzandığı yerde yuvarlak bir daire şeklinde bi saat şeklinde olduğu belli olan akrek ve yelkovan görüntüsü yer almakta. Latin rakamları ile yapılan saat 09.07'yi gösteriyordu. Üstelikte akrep ve yelkovanın bağlantı yerinde 11 adet çubuk çıkıyordu ve yapan kahin saatin kenarlarını 10 adet kasım çiceği ile süslemiştir. Bi teoriye göre bu seccade Atatürk'ün ne zaman öldüğünü göstermektedir.
Atatürk öldükten sonra odasına girip halıyı farkeden bağzı millet vekilleri durumdan şühelenirler ve bir suikast yapıldığını düşünürler bunun üzerine dönemim adelet bakanlığı gizli bir soruşturma yapmıştır ancak bişey bulunamayıp dosya takipsizlik ile sonuçlandırılmıştır.
Son olarak'da Reaksiyon Dizisindeki şu sahneye dikkatinizi çekmeyi istiyorum bu sahneden sonra Dizi final yapmaya zorlandı
Hiç Düşündünüz mü eğer Paşa öldürülmeseydi 2.Dünya Savaşından sonra sınırlarımız nasıl olurdu?
Yorumlar
Yorum Gönder